top of page

Simge Güngörer Manacıoğlu

 

Yemek yeme ve yapma alanındaki anılarımın çok uzun bir tarihe dayandığını söyleyemeyeceğim. Annem, 9 yaşıma kadar belgesellerde gördüğümüz Etiyopyalı çocuklara benzediğimi söyler durur. Mutfağa olan ilgim, annem ve anneannemin evde biriktirdiği Sofra dergilerini karıştırmamla başladı. Ortaokul zamanı bir gün, dergideki en zor ve iştah açıcı görünen kurabiyeyi seçtim ve kendimi mutfağa attım. Maalesef sonuç içler acısıydı. Motivasyonumu bozmak istemeyen ev ahalisi aralarında bıyık altından gülse de, beni güzel kelimelerle desteklediler. 

Kendimi bildim bileli yemeğe başlamadan önce mutlaka koklarım. Bu konu hem arkadaşlarım hem de ailem arasında espri mevzusu olsa da, zamanla güçlü bir koku alma duyusu ve damak tadı olarak bana geri döndü. Sonunda evde adım çeşnicibaşına bile çıktı.

Lise dönemlerim bir kafe açmanın hayalini kurmakla geçti. Tabii ki bu hayalim çevrem tarafından pek destek görmedi. Zamanla ben de bunun sadece bir hayal olarak kalabileceğini kabullendim. Ama baharatlara, otlara, yeni lezzetlere ve yemek yapmaya karşı olan tutkum gün geçtikçe daha da arttı. Seyahatlerimin asıl amacı yerel restoran ve tatları keşfetmek olmaya başladı. Keyifsiz olduğum günlerde moralimi mutfakta düzeltmeye ve kendi kendime değişik şeyler deneyerek eğlenmeye başladım. Bunlar hikayemin eğlenceli tarafları...
 

Maalesef Türkiye şartlarında çok az insan ilgisinin olduğu ve keyif aldığı bir bölümü okur veya o işi yapma şansı bulur. Ben de önce siyaset bilimi okudum, sonra da zorunluluk duygusuyla(!) MBA yaptım.  Yıllar sonra da kendimi hiç hayalini kurmadığım yerlerde buldum. İyi dostlar, güzel anılar, dünyalarca bilgi ve tecrübe biriktirdim. O kadar çok koşuşturdum ki bir an durup nereye gidiyorum diye bakmaya vakit bile bulamadım. Kendi fanusumdaki herkes aynı şeyi yapıyordu,  haliyle olması gereken de buydu diye düşündüm. Ne zaman bunu sorgulasam mutsuz oldum ve üzerini kapatıp önüme baktım.

 

Sonunda, ayağımın kırılması sonucu evde raporlu geçirdiğim 2 ay içerisinde epeyce kendimi dinleme şansım oldu. Annemin, dostlarımın ve eşimin desteğiyle işi bırakıp EKS mutfak akademisine başlama kararı aldım.

 

Şimdi, 30'lu yaşlarımın başında yıllardır hayalini kurduğum şeyin peşinden koşmamın dinginliğini ve gururunu yaşıyorum.

Hikayenin devamı şöyle ilerlemekte...

Çok keyifli bir eğitim sürecinden sonra gerçek hayatla yüz yüze kaldım. Okulda öğrendiğim, filmlerde ve programlarda izlediğimiz hijyen, saklama, pişirme kurallarının hiçe sayıldığı mutfaklarda kendimi mutlu hissetmek için zorlasam da olmadı. Zaten yaşım ve önceki iş tecrübelerim sebebiyle kapısı açık beni bekleyen onlarca mekan da yoktu. 

 

Tam "şimdi ne olacak?" dediğim anda yemek.com'dan aldığım teklif sonucunda neredeyse 1 senenin sonunda huzura erdim.

Kendi bloğuma yazmayı bir kenara bırakıp 4 ay boyunca 200 civarı yazıyla yemek.com gibi keyifli bir ekibin parçası oldum. 
Yemek.com'da yayınlanan bütün tariflerime de buradan ulaşabilirsiniz.

Artık her şey bir düzene girdi derken, hayır diyemeyeceğim kadar çekici bir teklifle karşı karşıya kaldım. Yaklaşık 10 senedir bir gün Kaş'a taşınma hayali kuran bana Kaş'ta çok sevdiğim bir işletmeciden teklif geldi. Eşim yani hayal arkadaşımın yoğun gazlamaları ve teşvikleri sonucu, sancılı bir karar sürecinden sonra çalışma arkadaşlarımla vedalaşıp Kaş'a taşındım(k). 

 

Şimdi, ev yapımı makarnalar, mevsimine göre pişen zeytinyağlı yemekler, mezelerler, tatlılar ve eşi benzeri bulunmayan Simgesel koca servisiyle, Sumanu Şarap Evi'nde şef olarak hayalimi gerçekleştirdiğimi hissediyorum.

Son Güncelleme:
Kapandığını bile fark edemeyeceğim kadar uzun zamandır bloğumla ilgilenememişim.
Hala Kaş'tayız. 4 senedir de kendi restoranımız Mezetaryen'i işletiyoruz.
Mutfağın sadece sana ait olması bambaşkaymış. Aklına düşüveren, tadı ağzında beliriveren yepyeni tatlar yaratıp sunabilmek büyük tatminmiş.
E evet, zorlukları da çokmuş ama artık gerçekmiş, sadece bir hayal değilmiş.


 

 

  • Instagram App simgesi

Ayrıntılarınız gönderildi

bottom of page